YAKLAŞAN FIRTINA
Çok uzak bir zamanda çok uzak bir galakside iki küçük kız
kardeş yaşıyordu. Birinin adı Hopi, diğerinin Pofi’ydi. Bu iki kardeş o
günlerde çok heyecanlıydılar. Çünkü babaları onlar için galaksinin en büyük
lunapark gezegeni olan Santora’ya bilet almıştı ama ne yazık ki kendisinin işe
gitmesi gerektiği için çocukları ile birlikte gelemeyecekti. Hopi ile Pofi
anneleriyle birlikte geziye gitmek için sabırsızlanıyorlardı. Birkaç saat sonra
uzay gemileri kalkacaktı. Yüklerini yerleştirip uzay gemisine bindiler.
Anneleri Sakapi ellerini hiç bırakmıyordu. Sakapi gezegenleri Tikarro’daki
küçük bir hastanede hemşireydi.
Uzay gemilerinde adı John Smith olan genç ve komik bir adamla
tanıştılar. Evet, yanlış duymadınız adı John Smith’ti. En azından o kendisini
John Smith olarak tanıtmıştı. John’un giyim kuşamı çok tuhaftı: kumaş pantolon,
gömlek, ceket ve bir de papyon. Hopi ile Pofi, John’u çok sevdiler. Bu
yüzdendir ki John’un de Santora’ya geldiğini duyduklarında sevinçlerine diyecek
yoktu. Yolculuk boyunca John’un yanından ayrılmadılar.
Santora’ya geldiklerinde Hopi ile Pofi gördükleri canlılara
çok şaşırdılar. Burada galaksinin her yerinden canlılar vardı. Onların
ilgilerini en çok çeken gri renkteki küçük, şirin canlılardı. Hopi dayanamayıp
John’a o küçük canlıların ne olduğunu sordu.
“Bay Smith bu küçük şirin canlılar nedir, onları sevebilir
miyiz?”
John cevap verdi, “Bunlar Santora’nın yerlileri olan
Katakonalar. Bu küçük ve sevimli yaratıklar belki de bu galaksinin en zararsız
yaratıkları olabilir, emin değilim. Oodlar da çok zararsızdır tabii enfeksiyon
kapıp delirenleri saymazsak. Neyse konumuza dönelim Katakonalar, insanların bu
gezegeni lunapark yapma teklifini sevinerek kabul etmişler ama tek şartları
buraya gelen herkesin güvenle eğlenebilmeleri için ortam sağlanmasıymış.
İnsanlar da bu şartı kabul edip burayı bir lunaparka çevirmişler sizin gibi
küçük çocuklar eğlenebil…”
Pofi hemen John’un sözünü kesip, “Peki burası çocuklar için
yapılmışsa senin gibi büyükler neden buraya geliyorlar?” demiş. John:
“ Eğer bazen kendini çocukça hislerin içinde kaybedemiyorsan,
büyüklüğe erişmenin ne anlamı var ki?”
O zaman güldükleri bu cevap belki de hayatlarının en büyük
parçası haline gelecekti, kim bilir. John, Hopi ile Pofi’yi şaşırtarak
Katakonalar gibi sesler çıkararak onlarla iletişim kurmaya başladı. Ardından
çocuklara dönüp Katakonaları sevebileceklerini söyledi. Hopi ile Pofi, mavi
polis telefon kulübesinin yanından geçip Katakonaları sevmeye başladı. O kadar
yumuşak ve sevilesi şeylerdi ki insanın elini onların üzerinden çekesi
gelmiyordu. Ama lunaparkı gezebilmek için oradan ayrılmaları gerekiyordu. Hopi
ile Pofi, Katakonalara teşekkür edip oradan ayrıldılar. Anneleri Sakapi
çocukları bu kadar mutlu olduğu için çok mutluydu. John Smith’in de
güvenilebilir bir adam olduğunu davranışlarından ve konuşmalarından
anlayabiliyordu. Ama çocuklara olan ilgisinin yanında yalnız kaldığında onun
yüzünde yaşlılığı ve hüznü görebiliyordu. Nedenini bilmiyordu ama onda bir
tuhaflık seziyordu.
Hopi ile Pofi, bütün gün lunaparkta eğlendi. En heyecanlı
kısım hız roketiydi. Ama bu eğlence ve mutluluk pek uzun sürmedi. Bir anda
parkın etrafında patlama sesleri duyulmaya başladı. Her taraftan ağlama ve
bağırma sesleri geliyordu. Patlamaya neden olan lazer topları gökyüzünden
geliyordu.
Bir süre sonra Hopi ile Pofi tuhaf bir his hissettiler.
Ardından gözlerini kapadılar. Gözlerini açtıklarında bir uzay gemisinin
içindeydiler. Gezegendeki görevliler ve yerli Katakona ırkı hariç herkes bu
gemiye ışınlanmıştı. Sakapi çocuklarını görür görmez koşup onlara sarıldı. Ama
John Smith hiçbir yerde yoktu. O sırada gemideki uzaylılar konuşmaya başladı. “
Santora’nın işgaline hazırlanın.”
Hopi ile Pofi yaratıkları daha doğrusu robotları sonradan
gördü. Bunlar daha çok önlerinde göz niyetine ufak bir boru uzanan teneke
şeklindeki robotlardı. Ve cümlelerini her hecenin sonunda kısa bir duraklamayla
söylüyorlardı. Liderleri, “ Bizden korkun insanlar. Size Daleklerin saf ve
muhteşem gücünü göstermek için sizin yaşamanıza izin veriyoruz. Buradaki yıkımı
hatırlayın ve herkese anlatın. Çünkü hepinizin sonu böyle olacak. Hepinizi yok
edeceğiz.”
Bir anda bir ses, “ Peki niye?” dedi. Herkes o cesur sesin
sahibini aradı ama kimse sesin asıl sahibini göremedi. Büyük bir merak içinde
herkes olacakları bekliyordu. Daleklerin lideri bağırmaya başladı: “ Sesin
sahibini arayıp bulun ve yok edin. Kimse Daleklerle boy ölçüşemez.”
Aynı ses, “ Hiç zannetmiyorum. Bundan yıllar önce sizinle
uzun süre savaşan bir ırk vardı. Uzun süre önce yok oldular. Artık sadece bir
efsaneden ibaretler. Ama gitmeden önce yanlarında bir şey daha götürdüler: en
büyük savaşçı ırkının yani Daleklerin geri kalanını. Ne yazık ki iki taraftan
da kurtulan oldu ve artık siz de kim olduğumu biliyorsunuz.” dedi ve bütün
Daleklerden iki kelime yükseldi: “Doktor!”, “Yaklaşan Fırtına”.
“Evet, artık kim olduğumu öğrendiğinize göre karşılıklı
konuşmaya başlayabiliriz.” dedi uzay gemisinin koridorlarından birinden bir
adam geldi. Ama bu gelen John Smith’ten başkası değildi. Hopi ile Pofi, “John!”
diye bağırdılar ve Doktor onlara el salladı. Ardından Dalekler’in karşısında
yürüyerek konuşmaya başladı: “Sizce de bu savaş yeterince uzun sürmedi mi? Ve
sonucunda ne oldu? Her seferinde elimden kurtulup başıma bela olmayı
başardınız. Aynı şekilde ben de her seferinde gelip sizin yok etme planlarınızı
bozmayı başardım. Peki, neden yok etmek zorundasınız? Santora’daki Katakonalar
belki de galaksinin en zararsız yaratıkları. Veya insanlar, size karşılık bile
veremezler. Daha uzayda hayat olduğunu bile yeni öğrendiler. Daha çok fazla
gelişip, diğer medeniyetlerin kaderini etkileyecekler. Sizin muhteşem gücünüzün
kanıtı bu mu? Sizden çok daha güçsüz, size karşılık bile veremeyen ırklara
savaş açıp onları yok etmek mi?”
“Biz Dalekleriz tüm gelişmemiş ırklar bizim gücümüzü
öğrenmeli.”
“Evet öğrenmeli. Ama onları yok ettikten sonra sizin bu
gücünüzü kim hatırlayacak? Onlara merhamet göstererek onlara kendi muhteşem
gücünüzü öğretebilirsiniz. Onların gelişme yolundaki engelleri açarak onlara
gücünüzü gösterebilirsiniz. Hem böylece insanlar sizin gücünüzü sonsuza kadar
hatırlayabilirler. Eğer savaşa yönelik herhangi bir hamlede bulunursanız
karşınızda tekrar beni bulursunuz.” dedi Doktor ve geldiği yönden gitti.
Ardından metalik bir ses geldi ve bir daha da herhangi bir ses duyulmadı.
Hopi ve ablası Pofi o aynı tuhaf hissin ardından gözlerini
açtıklarında tekrar Santora’dalardı. Birkaç dakika korku içinde beklediler ama
hiçbir şey olmadı. Lunaparkın içindeki herkes sevinç içinde çığlıklar atmaya
başladı. Hopi ile Pofi de anneleri
Sakapi’ye sarıldı. O gün bir daha hiç Doktor’u yani John Smith’i göremediler.
Ama göremedikleri bir şey daha vardı. Sabah orda olan ama şu anda orda olmayan
bir şey: mavi polis telefon kulübesi. Ama hiçbiri bunu fark etmedi.
Hopi ile Pofi anneleriyle birlikte Tikarro’ya geri döndüler
ve babalarına ve gördükleri herkese o gün onları kurtaran kahramanı anlatıp
durdular. Bazıları inandı, bazıları inanmadı. Ama bu hikâye yüzyıllar sonra
bile anlatılmaya devam edildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder