Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

8795

3 Haziran 2014 Salı

BİLİM KURGU


                                            YAKLAŞAN FIRTINA
Çok uzak bir zamanda çok uzak bir galakside iki küçük kız kardeş yaşıyordu. Birinin adı Hopi, diğerinin Pofi’ydi. Bu iki kardeş o günlerde çok heyecanlıydılar. Çünkü babaları onlar için galaksinin en büyük lunapark gezegeni olan Santora’ya bilet almıştı ama ne yazık ki kendisinin işe gitmesi gerektiği için çocukları ile birlikte gelemeyecekti. Hopi ile Pofi anneleriyle birlikte geziye gitmek için sabırsızlanıyorlardı. Birkaç saat sonra uzay gemileri kalkacaktı. Yüklerini yerleştirip uzay gemisine bindiler. Anneleri Sakapi ellerini hiç bırakmıyordu. Sakapi gezegenleri Tikarro’daki küçük bir hastanede hemşireydi.
Uzay gemilerinde adı John Smith olan genç ve komik bir adamla tanıştılar. Evet, yanlış duymadınız adı John Smith’ti. En azından o kendisini John Smith olarak tanıtmıştı. John’un giyim kuşamı çok tuhaftı: kumaş pantolon, gömlek, ceket ve bir de papyon. Hopi ile Pofi, John’u çok sevdiler. Bu yüzdendir ki John’un de Santora’ya geldiğini duyduklarında sevinçlerine diyecek yoktu. Yolculuk boyunca John’un yanından ayrılmadılar.
Santora’ya geldiklerinde Hopi ile Pofi gördükleri canlılara çok şaşırdılar. Burada galaksinin her yerinden canlılar vardı. Onların ilgilerini en çok çeken gri renkteki küçük, şirin canlılardı. Hopi dayanamayıp John’a o küçük canlıların ne olduğunu sordu.
“Bay Smith bu küçük şirin canlılar nedir, onları sevebilir miyiz?”
John cevap verdi, “Bunlar Santora’nın yerlileri olan Katakonalar. Bu küçük ve sevimli yaratıklar belki de bu galaksinin en zararsız yaratıkları olabilir, emin değilim. Oodlar da çok zararsızdır tabii enfeksiyon kapıp delirenleri saymazsak. Neyse konumuza dönelim Katakonalar, insanların bu gezegeni lunapark yapma teklifini sevinerek kabul etmişler ama tek şartları buraya gelen herkesin güvenle eğlenebilmeleri için ortam sağlanmasıymış. İnsanlar da bu şartı kabul edip burayı bir lunaparka çevirmişler sizin gibi küçük çocuklar eğlenebil…”
Pofi hemen John’un sözünü kesip, “Peki burası çocuklar için yapılmışsa senin gibi büyükler neden buraya geliyorlar?” demiş. John:
“ Eğer bazen kendini çocukça hislerin içinde kaybedemiyorsan, büyüklüğe erişmenin ne anlamı var ki?”
O zaman güldükleri bu cevap belki de hayatlarının en büyük parçası haline gelecekti, kim bilir. John, Hopi ile Pofi’yi şaşırtarak Katakonalar gibi sesler çıkararak onlarla iletişim kurmaya başladı. Ardından çocuklara dönüp Katakonaları sevebileceklerini söyledi. Hopi ile Pofi, mavi polis telefon kulübesinin yanından geçip Katakonaları sevmeye başladı. O kadar yumuşak ve sevilesi şeylerdi ki insanın elini onların üzerinden çekesi gelmiyordu. Ama lunaparkı gezebilmek için oradan ayrılmaları gerekiyordu. Hopi ile Pofi, Katakonalara teşekkür edip oradan ayrıldılar. Anneleri Sakapi çocukları bu kadar mutlu olduğu için çok mutluydu. John Smith’in de güvenilebilir bir adam olduğunu davranışlarından ve konuşmalarından anlayabiliyordu. Ama çocuklara olan ilgisinin yanında yalnız kaldığında onun yüzünde yaşlılığı ve hüznü görebiliyordu. Nedenini bilmiyordu ama onda bir tuhaflık seziyordu.
Hopi ile Pofi, bütün gün lunaparkta eğlendi. En heyecanlı kısım hız roketiydi. Ama bu eğlence ve mutluluk pek uzun sürmedi. Bir anda parkın etrafında patlama sesleri duyulmaya başladı. Her taraftan ağlama ve bağırma sesleri geliyordu. Patlamaya neden olan lazer topları gökyüzünden geliyordu.
Bir süre sonra Hopi ile Pofi tuhaf bir his hissettiler. Ardından gözlerini kapadılar. Gözlerini açtıklarında bir uzay gemisinin içindeydiler. Gezegendeki görevliler ve yerli Katakona ırkı hariç herkes bu gemiye ışınlanmıştı. Sakapi çocuklarını görür görmez koşup onlara sarıldı. Ama John Smith hiçbir yerde yoktu. O sırada gemideki uzaylılar konuşmaya başladı. “ Santora’nın işgaline hazırlanın.”
Hopi ile Pofi yaratıkları daha doğrusu robotları sonradan gördü. Bunlar daha çok önlerinde göz niyetine ufak bir boru uzanan teneke şeklindeki robotlardı. Ve cümlelerini her hecenin sonunda kısa bir duraklamayla söylüyorlardı. Liderleri, “ Bizden korkun insanlar. Size Daleklerin saf ve muhteşem gücünü göstermek için sizin yaşamanıza izin veriyoruz. Buradaki yıkımı hatırlayın ve herkese anlatın. Çünkü hepinizin sonu böyle olacak. Hepinizi yok edeceğiz.”
Bir anda bir ses, “ Peki niye?” dedi. Herkes o cesur sesin sahibini aradı ama kimse sesin asıl sahibini göremedi. Büyük bir merak içinde herkes olacakları bekliyordu. Daleklerin lideri bağırmaya başladı: “ Sesin sahibini arayıp bulun ve yok edin. Kimse Daleklerle boy ölçüşemez.”
Aynı ses, “ Hiç zannetmiyorum. Bundan yıllar önce sizinle uzun süre savaşan bir ırk vardı. Uzun süre önce yok oldular. Artık sadece bir efsaneden ibaretler. Ama gitmeden önce yanlarında bir şey daha götürdüler: en büyük savaşçı ırkının yani Daleklerin geri kalanını. Ne yazık ki iki taraftan da kurtulan oldu ve artık siz de kim olduğumu biliyorsunuz.” dedi ve bütün Daleklerden iki kelime yükseldi: “Doktor!”, “Yaklaşan Fırtına”.
“Evet, artık kim olduğumu öğrendiğinize göre karşılıklı konuşmaya başlayabiliriz.” dedi uzay gemisinin koridorlarından birinden bir adam geldi. Ama bu gelen John Smith’ten başkası değildi. Hopi ile Pofi, “John!” diye bağırdılar ve Doktor onlara el salladı. Ardından Dalekler’in karşısında yürüyerek konuşmaya başladı: “Sizce de bu savaş yeterince uzun sürmedi mi? Ve sonucunda ne oldu? Her seferinde elimden kurtulup başıma bela olmayı başardınız. Aynı şekilde ben de her seferinde gelip sizin yok etme planlarınızı bozmayı başardım. Peki, neden yok etmek zorundasınız? Santora’daki Katakonalar belki de galaksinin en zararsız yaratıkları. Veya insanlar, size karşılık bile veremezler. Daha uzayda hayat olduğunu bile yeni öğrendiler. Daha çok fazla gelişip, diğer medeniyetlerin kaderini etkileyecekler. Sizin muhteşem gücünüzün kanıtı bu mu? Sizden çok daha güçsüz, size karşılık bile veremeyen ırklara savaş açıp onları yok etmek mi?”
“Biz Dalekleriz tüm gelişmemiş ırklar bizim gücümüzü öğrenmeli.”
“Evet öğrenmeli. Ama onları yok ettikten sonra sizin bu gücünüzü kim hatırlayacak? Onlara merhamet göstererek onlara kendi muhteşem gücünüzü öğretebilirsiniz. Onların gelişme yolundaki engelleri açarak onlara gücünüzü gösterebilirsiniz. Hem böylece insanlar sizin gücünüzü sonsuza kadar hatırlayabilirler. Eğer savaşa yönelik herhangi bir hamlede bulunursanız karşınızda tekrar beni bulursunuz.” dedi Doktor ve geldiği yönden gitti. Ardından metalik bir ses geldi ve bir daha da herhangi bir ses duyulmadı.
Hopi ve ablası Pofi o aynı tuhaf hissin ardından gözlerini açtıklarında tekrar Santora’dalardı. Birkaç dakika korku içinde beklediler ama hiçbir şey olmadı. Lunaparkın içindeki herkes sevinç içinde çığlıklar atmaya başladı.  Hopi ile Pofi de anneleri Sakapi’ye sarıldı. O gün bir daha hiç Doktor’u yani John Smith’i göremediler. Ama göremedikleri bir şey daha vardı. Sabah orda olan ama şu anda orda olmayan bir şey: mavi polis telefon kulübesi. Ama hiçbiri bunu fark etmedi.
Hopi ile Pofi anneleriyle birlikte Tikarro’ya geri döndüler ve babalarına ve gördükleri herkese o gün onları kurtaran kahramanı anlatıp durdular. Bazıları inandı, bazıları inanmadı. Ama bu hikâye yüzyıllar sonra bile anlatılmaya devam edildi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder